Bu blogda şimdiye kadar bahsettiğim biyoinformatiğe başlama hikayemi mümkün olduğunca kronolojik bir sırayla paylaşmaya çalıştım. Bu süreçte tam bir sıraya sokamadığım ancak yeteneklerimi geliştirdiğini düşündüğüm bazı şeyler de vardı, bu yazıda aklıma gelenleri paylaşmak istedim.
Hayatıma büyük ölçüde etki eden ve kısa vadede hayatımı olumsuz etkileyen, uzun vadede ise faydalarını gördüğüm bir özelliğim olduğunu düşünüyorum: eğer bir şeyin mantığını kavrayamazsam, ondan olabildiğince kaçıyorum. Fakat o mantığa hakim olursam da peşini bırak(a)mıyorum. Üniversiteye kadarki süreçte rahatça -ve bazen aşırıya kaçan şekillerde- sorular sorabildiğim için merak ettiğim şeylerin peşine düşebiliyor ve karmaşık kavramları dahi kolayca özümseyebiliyordum. Ancak üniversitede işler değişti: İngilizce soru sorabilecek olgunluk ve özgüvene ulaşıncaya kadar neredeyse 2 sene kaybettim ve bu nedenle araştırmaktan hoşlanabileceğim birçok konudan uzaklaşmak zorunda kaldım. Çoğu ders kitabı da genelde işin mantığını anlatmaktan ve bir sonraki aşamada sorulabilecek soruları cevaplamaktan acizdi. Hele istatistik kitabını hatırlıyorum da; dersi ancak ikinci alışımda geçebilmiştim ve ders kitabından nefret eder duruma gelmiştim. Garip gelebilir ama, serbestlik derecesi [degrees of freedom] kavramını dahi kolay ve anlaşılır bir şekilde anlatacak bir kitap bulamamıştım uzun süre (2 sene önce sonunda buldum, keşfettiğim kitap şimdi başucu kitabım).




Bir diğer farklı deneyimi ise şu şekilde edindim: arkadaşlarla beraber kurduğumuz bir kulüp vardı üniversitede, bir gün bir eğitim düzenledik. Gelen konuşmacı, o günlerde bir ekonomi dergisinin yaptığı bir ankette kendisine oy vermemizi rica etti. Yanlış hatırlamıyorsam 13 veya 14. sıradaydı, ve ilk 10'a girmeyi hedeflemişti. Benim de muzipliğim tuttu ve otomatik olarak oy veren bir yazılım geliştirip geliştiremeyeceğimi merak ettim. Önce birkaç deneme yaptım, ardından bir belediyenin web sitesinde ilk gerçek testimi geçtim. Oy verme sürecinin gerçek insanlar tarafından yapılıyormuş gibi görünmesi için de kendi kendime bazı taktikler geliştirdim; onca zamandır kaçtığım istatistik bir anda yakın gelmeye başlamıştı. Anketi düzenleyen derginin web sitesinde daha sıkı güvenlik önlemleri vardı ancak onları da masum bir şekilde bertaraf edebiliyordum (sitenin web programcısı fazlasıyla acemiydi), ve yavaş yavaş o kişiyi öne geçirmeye başladık. Fakat zaman ilerledikçe garip şeyler olmaya başladı: diğerlerinin oyları ivmelenerek artıyordu ve 11. sıraya getirdiğimiz konuşmacımız 12. sıraya gerilemeye başladı, gün içerisinde birkaç kez sıralama değişmişti ve ilk sıralardakilere yetişmek imkansız hale geliyordu. Geliştirdiğim yazılımı birkaç bilgisayara daha kurdum, ancak bir türlü 11. sıradan daha iyi bir konuma gelememiştik. Sitenin programcısının acemiliğinden olsa gerek, yarışma bitmesine rağmen oylar iki gün daha artmaya devam etti :) Daha sonra öğrendim ki, ön sıralarda olan holding yöneticileri bilgi işlem birimleriyle konuşup oylamayı otomatik bir şekilde yapacak yazılımlar geliştirmelerini istiyorlarmış, anketin bitiş tarihi yaklaştıkça da oy verme işlemini hızlandırmışlar. Muziplik olarak nitelendirilebilecek çabalarım bir anda fazlasıyla masum hale gelmişti :) Bu sürecin sonunda, birbiriyle sürekli etkileşim halinde bulunan karmaşık bir sistemin nasıl ortaya çıktığı ve geliştiğine ilişkin birçok temel anlayış geliştirdim. Buradaki büyük resmi, hücrenin işleyişine ve hücre içerisinde ortaya çıkan farklı durumlara sadece parametrelerle oynayarak nasıl tepki verildiğine ilişkin bir anlayış olarak düşünebilirsiniz. Biyolojik sistemleri incelerken ısrarla durağan [static] bir şekilde yaklaşırız, ve bu yaklaşımların tümü dinamik bir sistemi anlayabilmemiz için fazlasıyla yetersizdir. Ağaçlardan ormanı göremediğimiz bu tür yaklaşımlara inat geliştirilen sistem anlayışı veya sistem biyolojisini paralel bir alanda hızlı bir şekilde deneyimlemiş gibi oldum aslında.

Biyoinformatik disiplinlerarası bir alan, ve bunun da en güzel tarafı, farklı bilim dallarında elde ettiğiniz bilgi birikimlerini bu alana kolayca aktarabiliyor olmanız. Böylece bu durum zaman içerisinde bir özellik haline geliyor ve anlayamadığınız bir kavramı alakasız görünen ancak aslında neredeyse aynı mekanizmaya sahip başka bir kavramla anlayabilir hale geliyorsunuz.
Sözün Özü:
Farklı şekillerde gelişen öğrenme süreçlerini birbirine tutkallayan şey, kavramlar arasında bağlantıları bulmak. Biyoinformatik de bunu besleyen bir alan.
Proje:
İnsanlar arasındaki iletişime biraz daha dikkatli bakın, elektronik cihazlar veya biyolojik dokular arasındaki iletişimle benzer noktalar bulabilecek misiniz?
Meraklısına:
Basitliğin [simplicity] karmaşıklığa [complexity] düzenli bir şekilde nasıl dönüştüğünü merak ediyorsanız, Stephen Wolfram'ın A New Kind of Science adlı kitabına bir göz atmalısınız.