30 Eylül 2013 Pazartesi

Türkiye'de Özel Sektörde Biyoinformatik Konulu Konuşmam

Geçen hafta Cuma günü, HIBIT 2013 bünyesinde bir konuşmaya davet edildim. Konuşmamda Türkiye'de özel sektörde biyoinformatiğin yerine ilişkin genel bir resim çizdim. Beni ilk kez dinleyenleri biraz hayal kırıklığına uğratmış olabilirim, normalde daha zevkli geçer sunumlarım, ancak bu sefer biraz yorgunluk ve bahsettiğim konudaki olumsuz yönler dolayısıyla enerjimi tam olarak aktaramadım açıkçası. Bu yazımda, konuşmamda bahsettiğim temel noktaları katılamayanlar için özetlemeye çalışacağım.
Özel sektörde biyoinformatik alanıyla kimler ilişkilendiriliyor?

İlk olarak piyasadaki biyoinformatikle ilişkilendirilen şirketleri 4 ana kategoriye ayırdım ve doğrudan biyoinformatik alanında faaliyet gösterenler üzerinden devam ettim. Bu 4 kategori ve biyoinformatikle ilişkilerini şu şekilde ifade edebilirim:
  1. Yazılım şirketleri: Doğrudan biyoinformatik alanında uzman kişiler istihdam etmemelerine karşın talebe/isteğe yönelik olarak ve genel bilgisayar mühendisliği yaklaşımıyla dahi çözülebilecek sorunlara ilişkin yazılımlar geliştiriyorlar. Bu yazılımları gerçek biyoinformatik yazılımları olarak nitelendirmek zor ancak yine de biyolojik veri üzerinde işlem yaptıkları için kıyısından da olsa bu alana giriyorlar.
  2. Klinik Araştırma Organizasyonları (CRO): İlaç şirketleri adına klinik araştırmaları yürüten bu şirketler çalışmalarının bazı bölümlerinde özellikle biyoistatistik hesaplamaları yoğun bir şekilde kullanıyorlar. Bu nedenle de bu şirketler biyoinformatik kelimesini kendilerini tanıtan dökümanlarda kullanabiliyorlar. Dünyada biyoinformatik alanında işler yapan CRO'lar mevcut ancak ülkemizdekiler maalesef biraz uzak.
  3. Servis sağlayıcılar: Bu şirketler müşterilerinin ihtiyaçlarını gidermek üzere yurt dışından doğrudan çözüm, analiz veya yazılım ithal ediyorlar. Bir kısmı yürüttükleri işin yurt dışından tedarik edildiğini belirtiyor ancak bazı şirketler işi sanki kendisi yapıyormuş gibi bir izlenim veriyorlar. Biyoinformatik analiz kapasitesine sahip olmadığı halde işlerini kendi yaptığını iddia eden böyle şirketler maalesef ülkemizde mevcut, genelde de İstanbul piyasasında [market] yer alıyorlar.
  4. Biyoinformatik şirketleri: Bu son kategorideki şirketler gerçek biyoinformatik şirketleri ve sundukları biyoinformatik analiz hizmetlerinin yanısıra kendi Ar-Ge'lerini yapabilmek kapasitesine de sahipler. İlginç bir şekilde hepsi de Ankara'da ve bu yazının yazıldığı tarih itibariyle 4 şirket faaliyetine devam ediyor. Aslında bu şirketler bünyesinde yürütülen faaliyetler akademik çalışmalardan hiç de farklı değil; tek fark, çalışmanın karşılığı devlet tarafından değil, müşteri kurum veya araştırmacı tarafından veriliyor.

Akademiyle özel sektör arasındaki fark nedir?

Yukarıda son kategoride bahsedilen şirketlerin akademik kuruluşlardan temel farkı, ücreti kimin ödediği. Yani çalışan personelin maaşı, ofis kirası, işletme giderleri gibi giderler yapılan işlerle sağlanıyor; muadil işler akademide ise tamamen vergilerle bilime aktarılan parayla yürütülüyor. Bu aşamada biraz haksız rekabet söz konusu, özellikle ülkemiz şartlarında bu durum şirketlerin hayatta ve ayakta kalmasını zorlaştırıyor (iki sene önce kurulmuş bir biyoinformatik şirketi bildiğim kadarıyla faaliyetini durdurmak zorunda kaldı, bir diğeri ise maalesef durdurmak üzere).


Peki bu şirketlerde neler yapılıyor?

İşin büyük kısmını temel biyoinformatik ve biyoistatistiksel analizler oluştururken, işletme giderleri de bu işlerden karşılanıyor. Disiplinlerarası bilgi birikimi çoğu zaman bu işleri yapabilmek için gerekli değil. Yine bu işleri yapabilmek için yeterli donanıma sahip insan sayısı maalesef yeterli değil. 

Gelişmiş seviyede analizler tüm işlerin daha küçük bir kısmını oluşturuyor ve şirketler bu çalışmalardan para kazanabiliyor. Bu tür işler bazen büyük bir projenin içerisinde yer alarak, bazen de büyük bir projeye dışarıdan hizmet sağlayarak gerçekleştiriliyor. Büyük oranda disiplinler arası bilgi birikimi ve deneyim gerektiriyor. Bu tür işlerin içeriği çoğu zaman bir lisansüstü çalışma kadar olabiliyor ve bu tarz çalışmaları gerçekleştirebilecek uzmanlığa sahip insan sayısı ülkemizde maalesef iki elin parmaklarını geçmiyor.


Biyoinformatik şirketleri kimlere hizmet sunuyor?

İlgili tarafları 3 başlık altında özetleyebiliriz:
  1. Akademi: Yaşam bilimleri alanında çalışmalarını yürüten araştırmacıların biyoinformatik analiz ve eğitim ihtiyaçları biyoinformatik şirketlerince karşılanıyor.
  2. Genetik Tanı Merkezleri: Özellikle Yeni Nesil Sekanslama [NGS] teknolojisinin gerektirdiği sıradışı uzmanlık nedeniyle bu merkezler analiz ihtiyaçlarını hizmet alımı şeklinde dışarıdan temin ediyor.
  3. İlaç şirketleri: Ülkemizde katma değeri çok düşük olan jenerik ilaç dışında başka bir ilaç türüne ait Ar-Ge çalışması neredeyse hiç yapılmadığı için ülkemizdeki ilaç şirketlerine hizmet sunulamıyor. Jenerik ilaç için gerekli çalışmalar çoğunlukla Hindistan kökenli şirketlerce tersine mühendislik [reverse engineering] yöntemleriyle gerçekleştiriliyor.

Biyoinformatik şirketlerinin potansiyel katkıları hangi alanlara olabilir?

Genetik tanı sistemlerinin geliştirilmesi süreci hem süre, hem de maliyet açısından biyoinformatik yaklaşımlarla büyük oranda kolaylaştırılabilir. Bu nedenle, genomik ve proteomik tanı kitlerinin geliştirilmesinde biyoinformatik şirketleri büyük oranda katkı sağlayabilir ve kendilerine yapılan yatırımın birkaç katını fayda olarak sunabilirler. Zaten ülkemizdeki biyoinformatik şirketlerinin bir kısmı da bu kapasitelerini kendi bünyelerindeki biyoteknolojik Ar-Ge çalışmalarında büyük ölçüde kullanıyorlar.

Bu tanı sistemleri veya kitleri doğrudan insan sağlığına yönelik tasarlanabilir. Bu alanlar genetik hastalık tanısı, patojen tanısı ve gıda testleri (özellikle de GDO ve helal gıda) şeklinde 3 sınıf altında toplanabilir. Bunun yanısıra, özellikle ticari değeri yüksek olan hayvan ve bitkilerin belirli genetik standartlara uyup uymadığı konusunda da potansiyel bir pazar bulunmaktadır. Bu alana örnek olarak da atlarda safkanlık tayini ve ihraç ve ithal edilen balık ürünlerinin tür tayini verilebilir.

Bu tarz çalışmların önündeki temel engelse, ülkemizde beraber çalışma kültürünün olmayışıdır. Biraraya gelindiğinde ve çıkarlar çatıştığında uzlaşmak yerine kavga edip ayrılmak konusunda ülkece özel yeteneklerimiz var ve bu durum hayatımınızın her aşamasını etkiliyor; biyoinformatik çalışmalar da doğal olarak bundan nasibini alıyor.


Türkiye'de faaliyet göstermenin artıları nelerdir?

Ülkemizde risk sermayedarları veya melek yatırımcı yüksek teknolojiye sahip ve yenilikçi ürünlere yeterince destek sağlamıyor ve bu nedenle bu rolu devlet üstlenmek zorunda kalıyor. Bundan ötürü birçok destek mekanizması mevcut ve yeni bir girişimde bulunmanın ekonomik riskleri büyük oranda devlet tarafından karşılanıyor.

Yüksek çıktılı [high-throughput] teknolojiye sahip cihazlar ülkemizde birçok merkezde kurulu ve bu da beraberinde bu verilerin analiz edilme ihtiyacını doğuruyor. 

Yurt dışında çalışma yapıp ülkemize geri dönen araştırmacılar biyoinformatik analizler konusunda bilinçli ve farkındalık sahibi, bu nedenle tam olarak neye ihtiyaçlarının olduğu ve bu ihtiyacı nasıl karşılayacakları hakkında fikir sahibiler.

Yeni Nesil Sekanslama [NGS] teknolojisi bundan önceki yüksek çıktılı (mikrodizi gibi) teknolojilere benzemiyor ve analizi standart yaklaşımlarla yapılabilecek kadar basit ve açık değil. Bu nedenle biyoinformatik alanında uzmanlaşmış kişilere ihtiyaç var.

Biyoinformatik konusunda ilgili insan sayısı çok artıyor. Özellikle bu blogdaki "Biyoinformatik Öğreniyorum" başlıklı projeleri takip eden ve tamamlayan potansiyel meslektaş sayısı şaşırtıcı düzeyde fazla.

Sadece kapasiteli ve deneyimli şirketler ülkemiz piyasasında hayatta kalabiliyor, bu nedenle özel sektördeki biyoinformatik şirketleri kapasite ortalaması bakımından gelişmiş ülkelere kıyasla daha becerikli (ancak maalesef çok az sayıda şirketimiz var).


Türkiye'de faaliyet göstermenin eksileri nelerdir?

En büyük sorun, birçok araştırmacının yeterince biyoinformatik bildiğini düşünmesi. Bu alanın ayrı bir uzmanlık gerektirdiğini bilmiyorlar ve bu nedenle üstesinden gelemedikleri analizlerde dışarıdan yardım alma konusunda isteksizler.

Biyoinformatik çoğu zaman biyoistatistikle karıştırılıyor. Biyoistatistik biyoinformatiğin önemli ancak ufak bir kısmını oluşturuyor, bu kafa karışıklığı da araştırmacıların tam olarak neye ihtiyacı olduğunu anlayamaması şeklinde ortaya çıkıyor.

Birkaç web aracını iyi bir şekilde kullananlar, kendisini biyoinformatik uzmanı olarak ilan ediyor. Herhangi bir programlama dilinde uzmanlığa sahip olmayan, analiz yaklaşımlarının arka planında yer alan yaklaşımların ve tercihlerin ne olduğu hakkında çok az şey bilen ve Unix/Linux platformunda çalışabilen herhangi bir biyoinformatik analiz aracı dahi kullanmamış kişilerin biyoinformatik uzmanı olarak ortaya çıkmaları ortamı zehirliyor. Bu tür bilgi kirliliği de maalesef akademimizde çok yaygın ve bunun bir ölçüsü olmadığı için de bu zehirlenme temizlenecek gibi görünmüyor. İşini iyi yapmayan bir özel şirket bir süre sonra pazardan silinir ancak bu tarz bir araştırmacıyı değerlendirecek performans kriterlerimiz olmadığından bunun önüne geçilemiyor.

Yeni iş fikirlerini hayata geçirmek zor ve bunun önünde büyük bariyerler var. En büyüğü de, potansiyel yatırımcıların neredeyse tamamen web teknolojilerine yönelmiş olması ve yaşam bilimleri alanlarından çekinmeleri.

Ülkemizin herhangi bir bilim veya mühendislik alanında kitlesel bir başarısı maalesef yok ve bu nedenle de ünlenmiş olduğumuz bu tarz bir alan yok (bireysel olarak çok büyük başarılara imza atıyor ancak bir türlü kitlesel hale gelemiyor). Yani örneğin Rusya'nın matematikte anıldığı tarzda bir başarımız olmadığı için, biyoinformatik alanını besleyebilecek bir kritik kütle ve bilgi birikimine de maalesef sahip değiliz (Yandex'in Rusya'dan çıkması kesinlikle bir tesadüf değil).

Biyoinformatik alanında özel sektörde hayatta ve ayakta kalmak zor. Bunu bir avantaj olarak anlatmıştım, ancak öte yandan bu beraberinde bu şirketlerde çalışan çok az sayıdaki insana işaret ediyor. Bu nedenle şirketler arasında çalışan transferleri dolayısıyla oluşacak bilgi birikimi aktarımının da tamamen önüne geçiyor ve bilginin birikmesini büyük oranda yavaşlatıyor.


Türkiye'de biyoinformatiğin özel sektörde geleceği nedir?

Konuşmamın bu son bölümünde geleceğe ilişkin bazı öngörülerimi/uzgörülerimi paylaştım. Bu kısım tamamen öznel olmakla birlikte, büyük oranda gerçekçidir diye düşünüyorum.

İlk öngörüm, özel sektördeki biyoinformatik şirketlerinin faaliyetlerini yürütmesi esnasında kişisel bağlantılarının daha da önem kazanacağı şeklinde. Biyoinformatik alanındaki uzmanlığı ölçebilecek performans kriterlerimiz olmadığı için şirket geçmişleri ve "tanıdıklar" iş geliştirme süreçlerinde daha büyük ölçüde rol oynayacak.

Biyoinformatik şirketleri arasındaki işbirliklerinin artacağını düşünüyorum. Ülkemizdeki biyoinformatik şirketleri birbiriyle pek kesişmeyen alanlara yoğunlaşmış durumdalar ve bu da daha az çıkar çatışması demek. Daha kurumsal bir görüntü oluşturabilmek adına şirketlerin biraraya gelmesinin faydalı ve büyük ölçüde de kaçınılmaz olduğunu öngörüyorum.

Biyoinformatik analizlerin yaşam bilimlerindeki büyük çaplı projelerin sonuçlanmasında ne kadar hayati bir role sahip olduğunun daha da farkedilmesiyle bu analizlere ayrılacak bütçenin önümüzdeki yıllarda daha da artacağına inanıyorum.

Akademik kuruluşların biyoinformatik analizlerini gerçekleştirmek üzere kendi bünyelerinde bir oluşuma gitme ihtimalleri çok düşük (birkaç olumlu merkez dışında) ve bu da beraberinde biyoinformatik analizlerinin dışarıdan giderilme ihtiyacını arttıracak. Beraber çalışma kültürünün azlığının akademik kurumlar arasında yardımlaşmadan ziyade özel şirketlere yönelme şeklinde etkisini daha da fazla göstereceğini düşünüyorum.

Yukarıda bahsettiğim özel şirketlere yönelme olayından Türkiye'deki yerel biyoinformatik şirketlerinin pek de nasiplenemeyeceğini zannediyorum. Türkiye'de özel sektöre duyulan güvensizliğin pek de azalmayacağını varsayarak, yurt dışından daha fazla yazılım ithal edileceğini ve genişleyen pastadan büyük oranda yabancı biyoinformatik analiz şirketlerinin faydalanacağını tahmin ediyorum. Bu durumun değişmesine iki etken neden olabilir: ya iki ya da daha fazla yerel biyoinformatik şirketi ortak hareket ederek daha büyük bir kurumsal yapı şeklinde hareket edecekler veya bu alanda faaliyet göstermek isteyen büyük bir veya birkaç yatırımcı varolan yerel şirketlerden birini veya birkaçını satın alarak sektörde dev bir oyuncu haline getirecek.


Bir sonraki oturumda ülkemizde kurulmuş olan 3 biyoinformatik şirketine ilişkin tanıtımlar yer alıyordu ve bu oturumda da konuşmama kurucusu olduğum ve Türkiye'nin ilk biyoinformatik şirketi olan AG Biyoinformatik hakkında ufak bir sunum yaparak son verdim. 


Sözün Özü:
Biyoinformatikle birlikte anılan şirketlerin çok küçük bir kısmı gerçek biyoinformatik şirketleri ve Türkiye pazarı bu şirketler için fırsat ve tehditlerle dolu. Uzun vadede ortaya çıkabilecek kritik hamleler bu sektörün kaderini belirleyecek.



Proje:
Tamamı Ankara'da faaliyet gösteren gerçek biyoinformatik şirketlerini bir Google aramasıyla bulmaya çalışın.

Meraklısına:
AG Biyoinformatik'in kurulma hikayesini ve ülkemizde özel sektörde biyoinformatiğin doğuşuna ilişkin girişimcilik maceralarını talep üzerine çeşitli platformlarda paylaşıyorum. Siz de arkadaşlarınızla birlikte bu hikayeyi dinlemek isterseniz bana ulaşabiliriz; konuşma davetlerini şartlar elverdiği sürece geri çevirmemeye çalışıyorum.